(Bu yazı dizisini hazırlamamda değerli bilgilerini kanıtları ile paylaşan Doğu Türkistanlı Nureddin İzbasar hocama teşekkür ediyorum.)
Yahudi soykırımını ve bu insanlık suçunun merkezi olan Auschwitz toplama kamplarını hatırlarsınız. Hitler, iktidarlığı devrilince intihar etmiş, yandaşlarının bir kısmı yakalanmış, böylece bir diktatörlük ve insan katliam operasyonu sona ermişti. Ancak günümüzde bundan aşağı kalmayan bir soykırım başka bir coğrafyada, başka bir diktatörlükle dozu artarak devam ediyor. Günümüzdeki soykırımın başrolü Çin, bu toprakların M.Ö. 200-300’lü yıllardan beri kendi toprakları olduğunu savunuyor, propagandalar yapıyor ve tüm dünyayı bir bakıma sindirerek kendi tarafına çekiyor. Buna inanmamızı ve kendilerine saygı duymamızı da bekliyorlar tabii. Tıpkı yine Yahudilerin Kudüs’ün kendi vatanları olduğunu iddia edip, Müslümanların büyük kısmını anavatanlarından tecrit etmesi gibi… 
Mevzu bahis bu topraklar ise hemen hepimizin ‘acı, işkence, gözyaşı, katliam, soykırım’ sözcükleri ile aynı cümle içinde duymaya alıştığımız(!), 1400’den fazla yetişkin ve çocuk toplama kamplarını isteksizce sınırlarında barındıran Doğu Türkistan!
Öncelikle Doğu Türkistan’da ezberlediğimiz ‘Orada acı var’, ‘Müslümanlara eziyet yapılıyormuş’ gibi cümleleri kurmamıza sebep olan olayların temeline inmemiz ve artık bu eziyetin  ‘niye’sini, ‘nasıl’ını sorgulamamız gerektiği kanısındayım. Fakat ilk olarak Doğu Türkistan’ın geçmişini ne kadar biliyoruz? Merak edip araştırdık mı? En iyisi hemen başlayalım!
Çin’in geçmişte de kendi toprakları olduğunu sahte belgelerle iddia ettiği Doğu Türkistan, Çin tarafından yıllardır ayrılıkçı ve terörizm yuvası olarak kabul ediliyor. Oysa M.Ö.300 yılında Hun Türklerinin hakim olduğu bu topraklar, Karahanlılar döneminde Türklerin Müslümanlığa kavuştukları ilk fetih toprakları olması sebebiyle bilhassa önemlidir. 
Müslüman Türkler tarafından ilk ve gerçek sahiplerini bulan bu topraklar, Çar Rusya’nın desteğini alan Çin tarafından, ilk olarak 1759 yılında işgal ediliyor. Ardından Müslümanların bu toprakları geri alması ile 1878’de tekrar işgal ediliyor ve Doğu Türkistan yeni ismi: ‘Xin Jian (Şin-cang)’ ile Çin topraklarına katılıyor. Çin’in çok uzağında kalan ve aslında hiçbir zaman Çin toprağı olamayan bu ülkede, 12 Kasım 1933 tarihinde  ‘İslam Cumhuriyeti’ kuruluyor. Lakin Sovyetler Birliği işin peşini bırakmayarak Doğu Türkistan’a tekrar saldırıyor ve burayı asıl sahiplerinden alıp Çin’e geri veriyor. 
12 yıl geçtikten sonra modern silahlara sahip bir ordu ile İslam Cumhuriyeti bir kez daha kuruluyor. Ancak bu sefer de 2.Cihan Harbinden sonra BM tarafından Doğu Türkistan’ın Çin bünyesinde kalması kararlaştırılıyor ve toprakların kaderi kesin olarak çizilmiş oluyor.
1949 yılında Çin Komünist Partisi’nin Doğu Türkistan’ı yönetmeye başlaması ile, 1954’de ‘Çin Anayasası’, 1982 yılında ise ‘Özerklik Yasası’ ilan ediliyor. Ancak maalesef ki Çin’in 5 farklı özerk bölgesinden biri olan Doğu Türkistan’a özerk oldukları asla hissettirilmiyor! Çünkü özerk bölgelere tanınan haklarda yaşadıkları toprakları bağımsız yönetme hakları, ana dillerini konuşabilmeleri, kendi kolluk kuvvetlerini kurmaları, kültür, eğitim ve teknolojik haklara sahip olmaları, bağımsız ekonomik politikalar geliştirebilmeleri, dış ticaretlerini özgürce yürütebilmeleri gibi bilimum imkanlar var olsa da, şu an Doğu Türkistan Özerk Bölgesinde ancak gece 01.00’de uyumalarına müsaade edilen, sadece sağ taraflarına yatmaları zorunlu olan üstelik uykularında bile kıpırdamaları yasaklanan Uygur Türkleri var. Yasak çiğnendi mi ağır yaptırımlar uygulanıyor ki bu yürek titreten detayları şimdilik geçiyorum. 
 Yıllardır sistematik bir şekilde uygulanan insanlık dışı hareketler ile bir insanlık dramı, ete kemiğe bürünerek ve her geçen gün büyüyüp serpilerek geziyor Doğu Türkistan kamplarında ve dahi sokaklarında. 2019 yılından itibaren yaklaşık 3 milyon Çinli nüfusun itinayla yerleştirildiği bu topraklarda, kültür asimilasyonu akla gelebilecek her türlü fütursuz yolla yapılıyor. Hatta burası adeta tüm korku filmlerinin ve kitaplarının hayat bulduğu canlı bir mezbaha gibi desek mübalağa olmaz.
Göstermelik reformlar, ağza bal çalma vaatler ve içi boşaltılmış sözde adalet propagandaları ile bir oyun oynansa da Doğu Türkistan’da, kopartılan sessiz çığlıklar şimdi çok net duyulabiliyor, bizlere verilen pembe gözlükler artık diğer renkleri de gösterebiliyor ve tiyatronun perdesi her gün biraz daha aralanarak sahne arkasını gözler önüne seriveriyor. 
Peki Çin orada neler yapıyor? Bu topraklar neden önemli? Maddi manevi Doğu Türkistan’a hangi boyutta zarar veriyor? Türklere neler dayatılıyor ve yasaklanıyor? Çin Komünist Partisinin akıl almaz politikaları ve kıyımı hakkında neler biliyoruz, neleri kaçırdık? Sahi gönülden umursuyor muyuz?
2.bölümde görüşmek üzere.