Özellikle son dönemde siyaset dili, gittikçe çirkin bir hal almış durumda.
Bu çirkin siyasi dil; öyle bir duruma geldi ki, genel başkanlık koltuğunda oturan birinin, sırf baş örtülü olduğu gerekçesiyle bir hanımefendiyi dahi tehdit edecek vahim bir vakaya doğru ilerledi.
NATO zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tercümanına kadar uzanan kin ve nefret dili ile yürütülen siyasetle, neyin hesaplaşması yapılıyor.
Sayın Kılıçdaroğlu, NATO zirvesinde PKK ve FETÖ terör örgütü mensuplarının iadesi hakkında konuşulan bir konuda, tercümandan neyin hesabını soracak? Biz de buradan Kemal Kılıçdaroğlu'na soralım. NATO Zirvesi'ndeki girişimlerden sonra İsveç'teki PKK'lıların ülkemize tesliminin yapılmasının hesabı mı sorulacak?
CHP öncülüğündeki 6'lı masa ( muhalefet) henüz ne siyasi ne ekonomik ne terörle mücadelede ne dış siyasette çözüm üretebildi ne de kendilerine Cumhurbaşkanı adayı belirleyecek duruma geldi.
Yapılan tek siyasi eylem ve söylem, korku siyaseti...
6'lı masanın ortak dilleri ve anlaştıkları tek konu, 2018'de 51 milyon seçmenden 26 milyonunun oyuyla cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, bakanları, milletvekilleri, bürokratları ve destekçileri hakkında tehdit edici "Hesap soracağız, herkesi yargılayacağız, hesap vereceksiniz." Söylemleri...
Bu söylemeleri duyunca dejavu olduğumu zannettim. Bunların 2016 yılında FETÖ terör örgütünün yapmaya kalkıştığı 15 Temmuz hain darbe girişimi öncesi 17/25 Aralık sürecindeki söylemlerle aynı istikamette olduğunu görüyoruz.
Peki 15 Temmuz öncesinde ne söyleniyordu...
"Erdoğan'dan ve onu destekleyenlerden hesap soracağız, yargılayacağız ve hesabını vereceksiniz" söylemeleri gündemi meşgul ediyordu.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun peşine takılmış görünüşü muhafazakar olan partiler sırf makam ve mevki uğruna akıllarını kiraya vermiş, akıl tutulması yaşayarak Kılıçdaroğlu'nun son NATO zirvesinde çevirmen olarak görev alan baş örtülü ve Cumhurbaşkanı'nın tercümanı olduğu için kendisinden hesap soracağını ifade ettiği paylaşıma, söylemlerine dahi tepkisiz kaldılar...
Tepkisiz kaldıkları o kadar çok konu var ki, mesela HDP'nin PKK terör örgütüne alenen verdiği desteği görmezden gelmeleri, dini değerlere hakaretlere, 15 Temmuz hain darbe girişiminde verilen 200'ün üzerinde şehitlerimize rağmen tiyatro denmesine, Mavi Vatan sınırını genişletme çabalarına Yunanistan devlet erkanı diliyle! ne işimiz var Libya'da denmesine, mülteciler üzerinden yapılan çirkin siyasetin ardından, misafirlerimizin gönderilmesi adına Suriye'nin PKK terör örgütünü teslim ettiği 30 kilometre alanı terörden temizleyerek bir milyon Suriye vatandaşını kendi ülkesine göndermek için yapılacak sınır ötesi operasyona hayır demesine, terör örgütü üyeliğinden ve teröre destek vermekten hapiste yatan Selahattin Demirtaş ve ayrıca Gezi olayları faili Osman Kavala'ya özgürlük için kendi ülkesini başka ülkelerin büyükelçilerine şikayet etmesine, PKK terör örgütünün sözde elebaşının verdiği talimatla miting yapılmasına, şehit ailelerimize küfür eden siyasetçiye sessiz kalınmasına ve hatta savunulmasına, dünyanın göz bebeği yerli üretim Bayraktar'ların ( SİHA ve İHA) mimarı Selçuk Bayraktar'ı dahi "hesap vereceksin" yönünde yapılan paylaşımlarına, bir devrim niteliğindeki ve alanında dünyada en iyisi olan yerli otomobilimiz TOGG hakkındaki alaycı söylemlerine karşı sessizliklerini korudular.
Bu doğrultuda son yıllarda yapılan milletin inancına, dini değerlerine, meshebine, örf ve adetlerine kadar uzanan bu çirkin siyasi dil, şüphesiz ki yine millet nazarında sandıkta en ağır şekilde cezalandırılacaktır...
Sağduyulu, hoşgörülü, ahlaki ve bu toplumun geleneklerine uygun siyaset ve siyasetçilerin varlıklarının artması...Siyasi çıkarlar gözetmeksizin doğrunun, hakkaniyetin ve böylelikle bu kahraman, asil milletin yanında olacak, bu millete faydası olacak siyaset döneminin başlaması... Koltuğun değil de milletin çıkarı uğruna mücadele verecek siyasetçilerin bu milleti yönetmesi... Ahbap çavuş ilişkisi ve kendi adamım mantığı ile değil de liyakat esaslı tercihlerin her alanda yapılması temennisi ile...
Sevgi ve saygılarımla...
