Yüce dinimiz İslam dengeli bir hayat tarzı sunar biz müslümanlara. Hayatımızdaki denge alanlarından birisi de  inanç hislerimizdeki duygularımızdır. Bu duygularımızı dengede tutan iki temel unsur havf ve reca’ dır, yani korku ve ümit. Korku kelimesi hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesi ya da istenilen bir şeyin elde edilememesi halinde duyulan kaygı, endişe demektir.  Yüce kitabımızda türevleriyle birlikte 124 yerde geçmektedir. Bunların yarısı dünyevi korku  ve kaygıları; diğerleri ise Allah korkusu, azap korkusu, ahiret korkusu, günah korkusu gibi dini kaygıları ifade eder. Reca’ yani ümit ise arzulanan bir şeyin gelecekte meydana gelmesine kalbin umut bağlamasıdır. Bu kavramda kuranda 23 yerde Allah’ın rahmetini ümit etme anlamında kullanılmaktadır.
Bir defasında Hz Peygamber(s.a.s.), ölüm döşeğinde olan bir genci ziyaret etti ve ona “kendini nasıl hissediyorsun? diye sordu. O da ey Allah’ın Rasulü vallahi, ben Allah’ın rahmetini ümit ediyorum ama günahlarımdan da korkuyorum, diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz Peygamber şöyle buyurdu: böyle bir konumda olan kulun kalbinde bu iki husus birlikte yer almışsa muhakkak ki Allah ona ümit ettiği şeyi verir, korktuğu şeyden de emin kılar.(Tirmizi, Cenaiz,11) Mü’min’in hayatı korku ve ümit arasında seyreder. Zira Allah korkusu taşımayıp azabından emin olmak veya O’nun rahmetinden ümit kesmek  asla imanla bağdaşmaz. Dolayısıyla Müslüman havf ve reca’ dengesini muhafaza etmelidir. Mü’min kimse en zor anlarda bile ümidini yitirmemelidir. Korku ve ümit dengesi konusunda Hz Ömer’in şu sözü bizlere ders olmalıdır: Şayet mahşer günü gökten bir çağrıcı ‘ey insanlar, bir kişi dışında hepiniz cennete gireceksiniz.’  diye seslense o kişinin ben olmamdan korkarım. Aynı şekilde ‘ey insanlar, bir kişi dışında cehenneme gireceksiniz’ diye seslense o kişinin ben olmamı umarım.” 
İbadeti çok olsa bile mü’min biri, ibadetine güvenip kendisini başkasından üstün veya azaptan emin görmemelidir. Aynı şekilde günahı çok olsa bile Allah’ın rahmetinden ümit kesmemelidir. Bizler birer mü’min olarak Allah’ın rahmetine güvenerek günah işlememeli ve Allah’ın azabından kurtulduğumuzu, bundan emniyette olduğumuzu düşünmeyelim. Beşer olmamız hasebiyle günah işlemişsek yaptıklarımızın hesabını veremeyeceğimiz endişesiyle Allah’ın rahmetinden ümit kesmemeli, rahmet ve mağfiret kapısına başvurmaktan geri durmamalıyız. Özellikle içerisinde bulunduğumuz rahmet ayı ramazanda Rabbimizin rahmetine sığınalım, affımızı dileyelim, tövbelerimizi sunalım Allah’a. Yeniden tüm samimiyetimizle sarılalım kulluğa. 
“Allah’ım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetleri sevinçle yaparız. Rahmetini dileriz. Azabından korkarız…..

FATİH DÜLGER

BAFRA İLÇE VAİZİ