Bir yanda gözü doymayanlar diğer yanda karnı doymayanlar…

Abone Ol

İşçi, memur, emekli, dul ,yetim ile esnaf ve çiftçinin temel gündemi yaşadıkları ekonomik sorunlar ve hayat pahalılığı. Milyonlarca dar ve sabit gelirli günlük yaşamını geçim sıkıntısı içinde geçiriyor.
Ülkenin temel gündemi ekonomik sorunlar olması gerekirken, siyasi gerginlik bilerek öne çıkarılıyor, emekçi ve emeklinin dertleri göz ardı edilmeye çalışılıyor. Olabildiğince dikkatler başka alanlara çekiliyor, yapay gündemlerle ülke meşgul ediliyor. Oysa hayat pahalılığı altında ezilen gariban kitle bir an önce refaha kavuşmak, insanca yaşamak istiyor.
Türk-İş’in Eylül ayı araştırmasına göre dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 27 bin 970 TL’ye yükseldi. Eğer bir ailenin aylık geliri 28 bin TL’den az ise açlık ile boğuşuyor demektir. Araştırmaya göre, gıda ile birlikte tüm temel harcamalar için haneye girmesi gereken aylık tutar (yoksulluk sınırı) 91 bin 109 TL oldu. Yoksulluk sınırı dört asgari ücreti geçti . Araştırma çarpıcı olduğu kadar düşündürücü de.
Eğer 22 bin 104 TL’lik asgari ücretle çalışan bir emekçi ile 16 bin 881 TL en düşük aylık alan bir emeklinin başka geliri yoksa ailesini geçindirmesi için mucize gerekiyor. Öylesi bir çıkmazın içindeler. Asgari ücrete, emekli aylığına, memur maaşına can yakan hayat pahalılığı karşısında yansıtılan düşük oranlı zamlar bu kitleyi hızla yoksullaştırıyor. Yaşanan olumsuzluklar ülkedeki gelir adaletsizliğinden kaynaklanıyor. Bir avuç varsıl milli gelirden yüksek, dar ve sabit gelirli çoğunluk ise çok az pay alıyor.
TÜİK verilerine göre; Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesim toplam gelirin yüzde 48.1’ini alırken, en yoksul yüzde 20’lik kesim sadece yüzde 6.3’ünü alıyor. En varsıl ile en yoksul kesim arasında 12 kat fark olduğu açıkça görülüyor. Zengin ile yoksul arasındaki makas giderek açılıyor. Görüldüğü gibi milli gelir dağılımında büyük adaletsizlik ve eşitsizlik mevcut. Ekonomik sistemin çarkı sürekli dar ve sabit gelirlilerin aleyhine dönüyor. Hal böyle olunca toplum bir yanda gözü doymayanlar diğer yanda karnı doymayanlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu olumsuz tablonun, milli gelirin eşit ve hakça bölünmesini sağlayacak, geniş yığınların yoksulluğunu ortadan kaldıracak, milyonları insanca yaşanabilir gelire kavuşturacak yeni ekonomi politikaların yürürlüğe sokulması ile giderileceği aşikar.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, asgari ücretin AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından bu yana 119 kat artırıldığını övünerek açıklıadı. Lakin bu sürede TL’nin ne kadar eridiğini, enflasyon ve hayat pahalılığının ne kadar arttığına değinmiyor. Asgari ücret 23 yılda 119 kat arttıysa çarşı pazardaki meyve ve sebze ile market raflarındaki temel gıda ürünlerinin fiyat ne kadar yükseldi, onu da açıklasaydı ya sayın Bakan. 23 yıldır rakamlar büyüdü, TL’nin alım gücü küçüldü, yabancı paralar karşısında minik karınca gibi oldu.
2002 yılında 184 TL tutarındaki asgari ücretle iki buçuk Cumhuriyet altını alınabiliyordu, bugün 22 bin 104 TL olan asgari ücretle bir Cumhuriyet altını bile alınamıyor. Milyonlarca emekçi, asgari ücretli,dul, yetim, esnaf ve çiftçi açlık sınırının altında kalan gelire mahkumken, “asgari ücret 119 kat arttı” demenin hiç anlamı yok. Gerçeklerden kaçmakla, rakamları büyütmekle halkın yaşadığı sorunların üzeri örtülmez. Çarşının, pazarın cep delen fiyatları sayın Bakanı teyit etmiyor. Her şey gün gibi ortada.
Nüfusun üçte ikisi yoksulluk sınırında yaşıyor, emekliler ve asgari ücretliler açlık sınırının altında gelirle ayakta durmaya çalışıyor. Öncelikle bu temel sorunlar giderilsin ki, sayın Bakanın söyledikleri o zaman anlamlaşır. Devletin kaynağı ve gücü çok büyük. Ancak, bu büyük kaynaktan 86 milyon değil, belirli azınlık ve ayrıcalıklı kitle yararlanıyor. Ülkenin en büyük sorunu da bu ya…