Bir Mahalle Bir Adam: Lalinci Hamit Dayı (Hamit Çalış) Efsanesi 1. Bölüm

Abone Ol

Bir Mayıs günüydü. Bafra’nın dar sokaklarında yürürken Tabakhane Mahallesi’nden geçiyordum. Başımı çevirince, bir tabelaya gözüm takıldı: Hamit Çalış Sokağı. O an zihnimde bir dizi soru belirdi: Kimdi bu adam? Ne yapmıştı da adı bir sokağa verilmişti? Mahalle için nasıl bir anlam taşıyordu? Kalbimde beliren bir kıpırtıyla adımlarım yavaşladı. Fark etmeden bir hayat hikâyesinin izini sürmeye başladım. Araştırdıkça karşıma yalnızca bir insanın yaşamı değil, Bafra’nın kültürel hafızasına işlenmiş bir karakter çıktı. O isim yalnızca bir sokakta değil, nice yürekte yaşamaya devam ediyordu.
Bafra’nın sıcacık mahallelerinden birinde, herkesin derdine koşan, adı anıldığında yüzlerde tebessüm beliriveren biri yaşadı: Hamit Dayı, namı değer adıyla Lalinci Hamit. Mahallenin görünmeyen kahramanıydı; hiçbir menfaat beklemeden yaptığı iyiliklerle herkesin gönlünde yer etti, adeta herkesin öz dayısı oldu. Onun yaşamı, küçük bir mahallede bile büyük izler bırakmanın mümkün olduğunu gösteren ilham verici bir hikâyedir.
1908 yılında dünyaya gelen Hamit Çalış, mütevazı bir geçmişin evladıydı. Babası Hakkı Bey, Karadeniz’in Ünye ilçesinden gelmişti. İlk eşinin vefatının ardından, 1877–1878 Osmanlı-Rus Harbi sonrası Van’dan göç etmek zorunda kalan ve küçük yaşta Samsunlu bir aileye evlatlık verilen Emine Hanım ile evlendi. Bu evlilikten dört erkek, iki kız olmak üzere altı çocuk dünyaya geldi. Hamit, bu kalabalık ailenin en büyük evladı olacaktı.
Aile önce Alaçam ilçesine yerleşerek geçimini fırıncılıkla sağladı. Hamit, çocukluğunun ilk sekiz yılını burada geçirdi. Henüz oyun çağındayken babasının yanında fırında çalışmaya başladı. Ardından aile, Bafra’ya taşındı. Bu şehir, onun karakterinin şekillendiği, iyiliğin alışkanlık, yardımseverliğin refleks olduğu mekân hâline gelecekti. Fırınında pişen ekmek, sadece açlığı değil; yokluğun ortasında dostluğu, merhameti ve birlikte var olmayı da doyuruyordu.
Özellikle I. Dünya Savaşı yıllarında, ülkenin yaşadığı derin kıtlık döneminde babasıyla birlikte pişirdikleri ekmekleri, ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıttılar. Ellerindeki imkânları zorlayarak gösterdikleri bu fedakârlık, yalnızca yardımseverliğin değil; insanî sorumluluğun da örneğiydi. Küçücük yaşta bu değerlerle büyüyen Hamit, henüz çocukken iyiliğin sessiz kahramanlığıyla tanıştı. Bu ruh hâli, onun ömrüne sirayet eden bir yaşam felsefesine dönüştü.
Askerlik dönüşü Rediye Hanım’la evlendi; bu evlilikten Neşe, Aylin ve Seçkin adlarında üç kız çocuğu dünyaya geldi.
Hamit Dayı sadece gülmenin değil, hizmetin de adamıydı. Tabakhane Camii müezzini rahatsızlandığında ondan yerine ezan okuması istendi. Gür ve tok sesiyle öylesine içten okurdu ki, zamanla caminin müdavimleri bu sesi arar olmuştu. Bafra’nın ileri gelenlerinden Hasan Ustaoğlu, onun bu gayretini fark ederek, “Gel sana kadrolu müezzinlik alalım” teklifinde bulundu. Fakat önündeki en büyük engel diplomaydı. Azmiyle ilkokulu dışarıdan bitirdi, diplomasını aldı ve resmi görevine başladı. Yaklaşık otuz yıl boyunca Tabakhane Mahallesi’nde müezzinlik yaptı. Her perşembe, kendi kızlarıyla birlikte mahallenin kızlarını da yanına alarak camiyi temizler, ardından hepsine meşhur Bafra pidesinden ikram ederdi. Hem ibadetin hem dayanışmanın ne olduğunu sessizce ama derinden anlatırdı.

Fotoğraf 1: Bafra Tabakhane Camisi Müezzini Hamit Çalış, Aylin Çalış arşivi

Hamit Dayı, oturduğu evin ön kısmına küçük bir bakkal dükkânı açmıştı. Dükkânın içinden evin oturma odasına açılan küçük bir pencere vardı. Bu dükkânda yok yoktu; bir evin ne ihtiyacı varsa bulmak mümkündü. Hatta o dönem için oldukça ilginç sayılabilecek muskat cevizi gibi baharatlar bile tezgâhında yerini almıştı. Ama bu küçük ve kalabalık mahalle bakkalını belki de en özel kılan şey, çocuklar için başka dünyaların kapılarını aralayan oyuncakların da satılmasıydı. Sakız, Bafralı ünlü şekerci Faris’in yaptığı akide şekerleri, elma şekeri, horoz şeker, Hacivat-Karagöz figürleri, ipte cambaz oyuncakları, bozanaklar (topaç), fırfırlar, parlak renkli çeşit çeşit bebekler... Her biri, çocukların hayal dünyasını süsleyen küçük hazinelerdi.
Ayrıca mantar tabancaları, çatapatlar, torpiller, sele sepet gecelerinin en çok aranan malzemelerindendi. İstanbul, Bursa işi sele sepetler daha pahalı olduğundan, Hamit Dayı daha uygun fiyata sele sepet satardı. O dönemlerde plastik kullanımı yaygın olmadığından, bakkalda yarım ve bir kiloluk kese kâğıtları okunmuş gazetelerden yapılırdı.
Bu dükkânda cenaze levazımatı da bulunurdu. Bafra'nın yağışlı havası nedeniyle şemsiye kullanımı yaygındı, ancak şemsiyeler oldukça pahalıydı. Hamit Dayı, bozulan şemsiyeleri tamir etmeyi öğrenmiş; İstanbul’dan yedek parça getirerek bu işe de girmişti. Zamanla tüm Bafra’nın şemsiyelerini onarmaya başlamıştı. Tamir ettiği her şemsiyenin sapına Osmanlıca adını ve soyadını ve ücretini yazdığı bir etiket takar, sonra bu şemsiyeleri iplerden sarkıtırdı. Evde iplere asılmış yüzlerce şemsiyeden bahsedilirdi. Bu kadar birikmesinin nedeni, sahiplerinin onarılan şemsiyeleri zamanında almamış olmasıydı muhtemelen.


Fotoğraf 2: Hamit Dayı şemsiye tamiri, Aylin Çalış arşivi

Dükkânın içinde yuvarlak bir tabelanın üzerine yazılmış bir yazı vardı: “Kılıbıklar Cemiyeti Başkanı.” Bu ibare, mahallede yaşayan iç güveyilerden doğan bir esprinin ürünüydü. Aynı sokakta oturan damatların çoğu iç güveyisi olarak geldiğinden, mahalleye kendi aralarında “Kılıbıklar Mahallesi”, sokağa ise “Damatlar Caddesi” adını vermişlerdi. Hamit Dayı’yı da bu cemiyetin başkanı seçmişlerdi. Onun dükkânına uğrayan herkesin hafızasında bu yazı mutlaka yer etmişti.

Panayır zamanları geldiğinde ise Hamit Dayı, Tabakhane Mahallesi’nde, çeşmenin karşısındaki bahçede, kol gücüyle dönen dört gözlü ahşap bir dönme dolap kurardı. Bu dönme dolap sadece bir oyuncak değil, sevgiyle dönen bir hatıra gibiydi. Kahkahaların döndürdüğü bu tahta yapı, bir neslin belleğinde mutluluğun dönen çarkı olarak yer etti.
Devamı yarın...