Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 66/6) buyurmaktadır.
     Sorumlu bir varlık olarak yaratılan insanı ve içinde olduğu âlemi Şeyh Edebâli ne güzel ifade ediyor. “Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân; insan bir garip varlık, kabına sığmayan. hayat bir yudum su, bir anlık rüya, ömür bir kısa yol tekrarı olmayan…”    Kısacık dünya hayatında insanın yaratılışının tek bir gayesi vardır; o da kulluk. (Zâriyât, 51/56)  Bu kulluk yolculuğunda söylediği her sözden, yaptığı her işten sorumlu tutulacak olan insan için bu âlem ve bu âlemde var olan her şey bir imtihan sebebidir. “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratmıştır…” (Mülk, 67/2)  ayet-i kerimesi bunun açık delilidir. İnsan kimi zaman korkuyla, açlıkla, canıyla ve evladıyla, kimi zaman da varlıkla, makam ve mevki ile imtihan olur. En büyük imtihanlardan birisi de insanın nefsiyle mücadelesidir. Nefis; kulun içindeki olumsuz duyguların, meşru olmayan isteklerin, kötü huy ve fiillerin kaynağıdır. “Nefse ve onu şekillendirip düzenleyene; ona kötü ve iyi olma kabiliyeti verene yemin olsun ki, nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu arzularıyla baş başa bırakan da ziyana uğramıştır.” (Şems, 91/7-10) ayet-i kerimesi nefis terbiyesinin önemine işaret etmektedir. İnsanlık tarihi, nefsine uyarak kendini felakete sürükleyen nice örneklerle doludur. Kabil, Firavun, Nemrut, Karun, Ebu Cehiller gibi pek çok kişi hep nefislerinin esiri olmuşlardır.  
     Nefsi terbiye etmek; Rabbine samimi bir kul olmaktan geçer. Kurtuluşa götüren kulluk ise kâmil bir iman ile temellendirilmiş, salih bir amel ile kuşanmış ve güzel ahlâkla ile tezyin edilmiş bir hayat ile mümkündür. Resûl-i Ekrem (s.a.s), bir hadislerinde şöyle buyurur: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölümden sonrası için çalışandır. Zavallı kişi ise, nefsinin her türlü arzu ve isteklerine uyan ve buna rağmen hâlâ Allah’tan iyilik temenni edendir.” (İbn Mâce, Zühd, 31) Nefis terbiyesi kulun dünya yolculuğunun hedefi, ahiret kurtuluşunun da vesilesidir.   Hz. Peygamber (s.a.s) Tebük Seferi gibi zor bir seferden dönerken “Şimdi küçük cihâddan büyük cihâda dönüyoruz!” (Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 73.) buyurarak nefisle mücâdelenin güçlüğüne ve önemine işaret etmiştir.  
Kulluk sorumluluğu kişinin sadece kendisi ile ilgili bir husus değildir. Kişinin başta eşi ve çocukları olmak üzere muhatap olduğu her varlığa karşı sorumluluğu vardır. “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir…” (Enfâl, 8/28) âyet-i kerimesi çocukların aileler için büyük bir nimet olmasının yanında en büyük imtihan sebebi olduğunu da ifade etmektedir. Çocukların dünyevi rahatlarını, başarılarını düşündüğümüz kadar uhrevi kurtuluşlarını da düşünmek her anne babanın öncelikli kulluk görevidir. 
Zekeriyyâ (a.s.)’ın “Rabbim! Bana tarafından temiz bir nesil ihsan eyle! Kuşkusuz sen duayı işitmektesin.”  (Âl-i İmrân, 3/38) ‘Onlar, “Ey rabbimiz!” derler, “Bize mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bahşet…’ (Furkan, 25//75) âyet-i kerimeleri dua ile temellendirilmiş temiz, hayırlı bir neslin yetiştirilmesinin önemine vurgu yapmaktadır. En güzel şekilde yetişmiş gençler aynı zamanda toplumun da kurtuluşu olacaktır. Başıboş bırakılan nesiller ise toplumu felakete sürükleyeceklerdir.  Gençlerin yetişmesinde özüyle ve sözüyle bizlere en güzel örnek olan Peygamber Efendimizdir. Daru’l Erkam’da çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu tebliğ faaliyetlerinde, Mescid-i Nebevi’de Ashab-ı Suffe olarak isimlendirilen gençlere yönelik eğitim faaliyetlerinde çağlar ötesine ışık tutan nice gençler yetiştirmiştir.      
 Manevi hayatımızın yıllık bakım zamanı olan Ramazan Ayı’nda nefsini terbiye eden,  neslimizin kurtuluşu için dertlenen, gayret eden kullardan olmak ümidi ve hayırlı, temiz nesillere sahip olmak duasıyla                                                        Suzan DOĞAN / İl Vaizi