Sokak hayvanlarıyla ilgili
tartışmaların
sorunu çözmek
yerine,
empatiden
uzak ve
anlaşılması
zor
ifadelerle
adeta "kakafonik"
bir ortama dönüştürülmesi
karşısında,
ben de geçmişe
yönelik küçük bir tur atma
gereği duydum...
Çocukluk yıllarında
bizim de
köpeklerimiz
vardı...
Birinin adı "Fındık" diğerininki de "Pamuk"tu...
Fındık, yaşlılıktan
ölünce;
abimle birlikte
onu ağlayarak gömmüştük...
Küçüktüm ama
ikimizin de çok
üzüldüğünü
hala hatırlıyorum...
Sonra Pamuk,
aramıza katıldı...
Bize az çektirmemişti. Evimiz Ordu'da vilayete
yakındı. Bürokratlar,
hakim ve savcılar,
bizim evin önünden yürüyerek
işlerine gidip gelirdi. Bir keresinde
Pamuk, bir hakimi 
paçasından
ısırmış;
babam o yüzden mahkemelik olmuştu. Pamuk'un
aşısı tamdı. Rahmetli babam, ceza almamıştı...
Ancak, biz bu olaydan
sonra mesai başlangıcı ve bitiminde
Pamuk'u bağlı tutardık. Pamuk, dediğim "kangal" değildi. Küçük
bir cins köpekti...
O yıllarda belediye zabıtası,
başıboş köpekleri
halk arasında
"belediye köftesi" diye tabir edilen
zehirli etlerle
itlaf ederdi...
Ordu, o yıllarda çok küçük
bir ildi ve
herkes herkesi bilirdi...
Elbette Pamuk,
babam ve bizler sayesinde
tanınmıştı...
Babam, müteahhitti. Aynı zamanda da
Ordu Esnaf Odaları Birliği Başkanı idi...
Günün birinde babamla o dönemin belediye başkanı
yakın arkadaş iken
nedenini bilmediğim biçimde dargın 
kalmışlardı. Babam, güçlü bir simaydı. Belediye başkanı,
o yüzden açıkça onunla kavga edemiyordu. Hırsını almak için
sonradan inkar etse de
Pamuk'un zehirlenmesi talimatını vermişti. Belediye zabıtası,
5-6 kere Pamuk'u zehirledi. Her seferinde de
esnaf onu kurtarmıştı. Tekel bayii Yakup Amca, rakı;
tostçu Kemal Abi de
ayran içirerek,
Pamuk'u hayata bağlamıştı...
Babamın, yine bir zehirleme olayından
sonra yolda karşılaştığı
belediye başkanına,
"Gücün köpeğe mi yetiyor?" diye bağırdığını hatırlıyorum...
Uzatmayalım Pamuk,
sonunda zehirlenerek, itlaf edildi...
Sadece bizim aile değil, komşular
ve Sırrıpaşa Caddesi esnafı da çok üzülmüştü...
Yaklaşık, 55 yıl öncesinden
söz ediyorum...
Yıllar geçti de
belediye
yönetimlerinin anlayışı değişmedi...
Samsun'da da
onlarca 
köpeğin
gaddarca itlaf edildiğine
tanık olmuştuk. Hepsi de faili meçhuldu...
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Yusuf Ziya Yılmaz,
Büyükşehir Belediye
Başkanlığı döneminde,
Türkiye'de belki de ilk 
hayvan
bakım merkezini kurmuştu. Hatta,
"kedi köyü" bile vardı. O yıllarda, bugünküne benzer sorunlar
yoktu...
Ne var ki,
zamanla
çevre il ve ilçelerden
toplanan köpeklerin
barınak çevresindeki yerleşim yerlerine
terk edilmesinin
yanı sıra;
yaz mevsiminde
besledikleri köpekleri
kışın sokağa bırakan zihniyetin
artması ve tedbirsizlikle birlikte
sokak hayvanları
gündem oldu...
Başıboş köpeklerin cadde ve sokaklarda
sürüler halindeki görüntüleri,
insanlarda korku yaratıyordu...
Çoğu küpeli olsa da
özellikle çocuklar, gençler
ve kadınların
rahatsız olduğu
görüntüler ortaya çıkıyordu...
Hatta, çocuklar ve kadınlar
saldırıya da uğradı...
Şimdi, meselenin geldiği noktada,
hem sokak hayvanları
hem de insanların nasıl korunması
gerektiğini
tartışmak gerekiyor...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
aylarca önce, bu konuda
Konya Büyükşehir ile
Beykoz Belediyesi'nin uygulamalarından
övgüyle söz ettiğini hatırlıyorum...
O yüzden iki belediyenin
uygulamalarını inceledim. Bakım ve rehabilitasyon
merkezlerinde,
ameliyat yapılabilen
hastaneler
bile vardı. Bu merkezler,
hayvanların sağlığına kavuşturulması
yanında, sahiplenilmesi konusundaki girişimleriyle de 
onlara sıcak yuva bulmuştu...
Bakım ve rehabilitasyon
merkezlerinde
talep edilmesi halinde
hayvanlara
"kuaför" hizmeti de veriliyordu...
Samsun'da da çevre il ve ilçe
belediyelerinin ekonomik ve teknik eleman desteği, hayvanseverlerin
bağışlarıyla bölgesel çaplı büyük bir bakım ve rehabilitasyon merkezi 
kurulamaz mı?..
Sokak hayvanlarını korumak,
hem yasada hem de dinimizde
var...
İslam dini,
hayvanlara zulüm ve işkence anlamına gelen,
onları yaratılış amacına aykırı biçimde zorlayan her türlü davranışı yasaklamış;
Peygamberimiz,
bir hadisinde
şu uyarıyı yapmıştı:
"Hiçbir kimse yoktur ki, bir serçeyi yahut ondan daha büyük bir canlıyı 
haksız yere öldürsün de Yüce Allah, ona bunun hesabını sormasın"
...
Sonuçta onlar da
Yaradan'ın
bizlere bir emanetiydi...
Bu dünyada ölümden başka her derdin
çaresi var...
Ancak, bu sorunun çözümü
kesinlikle "Belediye köftesi" değildir!..