Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası Manisa Şube 17 Ağustos 1999 depreminin 18. yıldönümü dolayısıyla basın açıklaması düzenledi.

17 Ağustos 1999 depreminin 18. yıldönümü sebebiyle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası Manisa Şube Başkanı Cemil Kora bir basın açıklaması gerçekleştirdi. 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan Marmara depreminin üzerinden 18 yıl geçtiğini belirten İnşaat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Cemil Kora, depremin binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına yol açtığını vurgulayarak ekonomik kaybında milyarlar dolar olduğunu söyledi. Depremin sadece 17 Ağustos’ta hatırlanmaması gerektiğini söyleyen Kora, "Topraklarımızın büyük bir kısmının deprem tehlikesi altında bulunduğunu unutmayalım. Uzunca bir süredir Çanakkale, Manisa, Adıyaman ve İzmir ilimiz, son olarak ta Muğla ilimiz ve ilçeleri depremden nasibini aldı. 6.6 büyüklüğünde olan deprem aynı zamanda bir su hareketine neden oldu. Bodrum ve Datça`da yapılar hasar gördü. Deniz kıyısında bulunan tekne ve otomobiller üst üste yığılarak çalışamaz hale geldi. Can kaybı olmasa da panik ve korku ile koşuşan ve pencerelerden atlayarak yaralanan insanlar oldu. Depremleri her an olacakmış gibi düşünüp ona göre önlemler almalıyız ”dedi.

Türkiye’nin yüzde 66’sının 1. ve 2. derece deprem bölgesinde yer aldığını belirten Kora, ülke nüfusunda bir milyon üzerinde bulunan, içinde Manisa’nın da olduğu 11 büyükşehirin ciddi risk altında olduğunu söyledi. İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemil Kora, Manisa’da olası büyük bir depremin çok kötü felaketlere yol açacağını belirterek, "Manisa’da 7 üzerinde olası bir deprem iddiaları eğer gerçeğe dönüşürse 1999 yılında Gölcükte ve Marmara bölgesinde yaşanan felaketin aynısını yaşarız. Depremin önlemlerini alıyoruz ama yeterli değil” dedi.

Kora, sözlerini şöyle sürdürdü: “17 Ağustos 1999 tarihinde yaşamış olduğumuz Gölcük merkezli deprem, 1939 yılında yaşanan Erzincan depreminden sonra büyük ölçüde can kaybı yaratan bir depremdir. Yaklaşık olarak 20 bin insanımızı toprağa gömdük, binlerce insanımız yaralandı, 300 binden fazla yapımızda yıkıldı veya hasar gördü. Yapıların yüzde 6’sı yıkıldı yüzde 7’si ağır, yüzde 12’si de orta ölçekte hasar gördü. Açıkçası 17 Ağustos 1999 depremi, yüzde 25 mertebesinde yapı stokunun kullanılmaz hale gelmesine neden oldu. Kent merkezli ve büyük bir deprem olarak tarihe geçti. Ülkemizi ve kentlerimizi yönetenler deprem gerçeğini yeni anladıklarını ifade ettiler. Bu nedenle biz; 17 Ağustos Depremi ülkemizin bir miladı olsun diye tarihe not düştük. Deprem bir doğa olayıdır. Bu gerçek kabul edilmeli fakat bilimin ve mühendisliğin gerekleri de yapılmalıdır. Depremle birlikte ortaya çıkan can ve mal kayıplarını kadere bağlayarak sorumluluktan kaçıp kurtulma anlayışı doğru değildir. Her afetten sonra sık sık yapılan yara sarma anlayışının dışında bilimin, tekniğin, mühendisliğin ve aklın gerektirdiği işlerin yapılması öncelikler arasında yer almalıydı. Yapılarımızın deprem riski taşıması değil deprem güvenliği olacak şekilde üretilmesi gerekirdi. Bu anlayış doğrultusunda alınacak önlemlerle deprem zararlarını kabul edilebilir sınırlara indirmek mümkün olabilirdi”

Ülkeyi, kentleri yapıları depreme karşı hazırlamanın üç temel yolunun bulunduğuna vurgu yapan Kora, “İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesidir. İkincisi yeni yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokmaktır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir. Ayrıca ortaya çıkabilecek riski azaltmak için yapıların sigorta kapsamına alınması da deprem zararlarını azaltmanın bir yolu olarak söylenebilir. Yaşamış olduğumuz orta büyüklükte bir depremde bile yapılarımızın hasar görmesi ve can kayıplarının ortaya çıkması yapı stokumuzun büyük bir risk taşıdığını önümüze seriyor. Ülkemizde yaklaşık olarak yirmi milyon mertebesinde yapı stoku bulunmaktadır. Fakat yapı envanteri ile ilgili olarak bütünlüklü bir çalışma ortaya konmamıştır. Yapılan bazı çalışmalar da dikkate alınmamıştır. Bugün kentlerimiz deprem afetinin yanında, insan eliyle yaratılan dört yeni afetle karşı karşıya bırakıldı. Kentlerimiz bu afetleri yaşıyor daha da yaşayacak” diye konuştu.

Yeni inşaat ve kentsel dönüşüm uygulamaları sosyal ve toplumsal sorunları arttırdığını belirten Kora, "Bilimin tekniğin ve mühendisliğin gerekleri yapılmıyor. Deprem yönetmelikleri uygulanmıyor, yapı denetim mekanizması işlemiyor. Her yıl çok sayıda mühendislik diploması verilmesine rağmen kaliteli bir eğitim yapılmıyor. Oldukça fazla yüksek yapı yapılmasına rağmen bu yapılarla ilgili bir yönetmeliğimiz bile yok. Profesyonel mühendislik yaşamının düzenleyicisi olması gereken meslek odalarının yetkileri giderek budanıyor. Ticari kaygı teknik kaygının önüne geçiyor. Bilgi ve beceriye dayalı yöneticilerin yerini şirket ve cemaat ilişkileri alıyor, liyakat yok sayılıyor. Üniversite, meslek odası ve endüstri arasında olması gereken işbirlikleri önemsenmiyor ”dedi.