Dünya Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Vakfı (DESAV) Başkanı Prof. Dr. Ünsal Ban, ekonomide büyüme kaydetmenin temel taşlarından birinin “üretim” olduğunu vurgulayarak, “Üreten ve ürettiğini pazarlayan bir ekonomiye sahip değilseniz bağımlılıktan kurtulamazsınız” dedi.
Türkiye’nin büyümesinden rahatsız olanların üretim hamlelerinin önüne geçmek istediğini belirten Prof. Dr. Ban, “Çekişmenin tarafları bellidir; siz üretmek istersiniz, onlar üretmenize engel olmak. Borç verenlerin bir sömürü aracı olarak kullandıkları faizi düşürmek, dolayısıyla borçlanma maliyetlerini indirmek için çabaladıkça önünüze türlü engeller çıkartırlar. Merkez Bankası’nın bağımsızlığına aşırı vurgu yapmaları, istifa senaryoları yazmaları, yığınları kışkırtarak sokak terörüne yönlendirmeleri vs. hep bu çerçevededir” dedi.
Kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü bir ülke olabilmenin yolunu üreten ve ürettiğini pazarlayan bir ekonomik yapıya sahip olmaya bağlayan Prof. Dr. Ban, sözlerine şöyle devam etti:
“Üretim, toprağın işlenmesi ile bir ürünün elde edilmesi, bir fabrikada emek, sermaye ve hammaddenin belirli işlemlerden geçirilerek yeni bir mamul malın ortaya çıkarılması, bankalarda, otellerde ve lokantalarda verilen hizmetleri ifade eder.”
“BÜYÜMEDE TARIM, SANAYİ VE HİZMET SEKTÖRLERİ ANA SEKTÖRLER”
Büyümede tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin ana sektörler olduğunu belirten Prof. Dr. Ünsal Ban, “Bu üçünden en kırılgan olanı hizmet sektörüdür. Paradan para kazanan faiz lobisinin oyunlarından biri de hizmet sektörünün gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) içerisindeki payını öne çıkartarak, katma değeri ve teknoloji düzeyi yüksek sanayi üretiminin aslında o kadar da önemli olmadığı yönünde bir algı oluşturmaktır. Hizmet sektörüne bağımlı ülkeleri kontrol etmek, boyundurukta tutmak çok daha kolay olduğundan gelişmiş ülkeler düzeyine çıkmanın yolunun ‘hizmet sektörü’ne ağırlık vermekten geçtiği görüşünü yerleştirmeye çalışırlar. Bu propagandanın etkisinde kalan ülkeler krizlerde boğulurken, bilgiye dayalı, katma değeri ve teknoloji düzeyi yüksek sanayi üretimine yönelen ülkeler her durumda güçlerine güç katarlar” ifadelerini kullandı.
“SANAYİ DEVRİMİNDE ÖNCE DAVRANAN AVANTAJ ELDE ETTİ”
Sanayi devriminin Avrupa’da 18. ve 19. yüzyıllarda yeni buluşların üretime olan etkisi ve buhar gücüyle çalışan makinelerin makineleşmiş endüstriyi doğurması, bu gelişmelerin de Avrupa’daki sermaye birikimini arttırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Ban, üretimin önemine şu sözlerle vurgu yaptı:
“Buradan hareketle gelişmiş ülke olarak sınıflandırdığımız ülkelerin ortak özelliklerinin sanayi devrimini gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha erken tamamlamaları olduğu söylenebilmektedir. O dönemlerde pamuğu işleyerek pazara (gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere) sunan gelişmiş ülkeler, bugün de bilgiyi işleyerek ortaya çıkardıkları teknoloji düzeyi yüksek ürünleri pazara sunmaktadır. Yani, gelişmiş olarak ifade edilen ülkeler sahip oldukları statüyü korurken, gelişmekte olan ülkeler de pazar olma özelliklerini devam ettirmektedir.”
“HİZMET VE MONTAJA AĞIRLIK VERENLER ZOR DURUMDA”
Küresel pazardaki rekabetin bugünlerde daha da kızıştığını söyleyen Prof. Dr. Ünsal Ban, “Öyle ki sanayi sektörünü geri plana iterek hizmet sektörüne ağırlık veren Avrupa ülkelerinin ne durumda olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz. Aynı şekilde gelişmiş ülkelerin pazarı olmaktan ve montajcılık yapmaktan öteye gidememiş gelişmekte olan ülkelerin finansal piyasalar üzerinden nasıl abluka altına alındığını da hep birlikte izliyoruz. Bunlar bizim için ibretlik sahnelerdir. Gelişmiş ülkeler için pazar olmak veya bilgiye dayalı, katma değeri, teknoloji düzeyi yüksek sanayi üretimini gerçekleştiren ülke olmak. Son 12-13 yıl boyunca üreten bir ülke olma yolunda çok önemli adımlar attık. Öyle ümit ve tahmin ediyoruz ki, Haziran 2015 sonrasında üretimin önündeki engelleri tamamen ortadan kaldıracağız” dedi.