Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, Papa Franciscus’un 1915 yılında hayatını kaybeden Ermeniler için “soykırım" ifadesini kullanmasına tepki gösterdi.
Tarih Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, Ermeni Meselesi hakkında doktora tezi yazan biri olduğunu belirterek, “Şimdi burada tezimi özetleyecek değilim. Zaten suizan yapmak isteyenler zamanında konuya dair literatürü merak edip objektif bir gözle okusaydılar elbette 1915 olayları, gündemi bu denli işgal etmezdi, edemezdi” dedi.
"Mademki yanlışı bir arada işlememek gerektiğini savunuyorum o halde cerrah olmadığım halde Papa ve onun nezdinde gerek içimizdeki ve gerekse dışımızdaki Papa yandaşlarını ameliyat masasına yatırmaya çalışayım" diyen KAÜ, Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, “Bilindiği üzere Katolik aleminin ruhani lideri Papa Franciscus 1915 yılında hayatını kaybeden Ermeniler için “soykırım" ifadesini kullandı. Biz de sanki Papa bir şey söylesin de biz de karşılık verelim diye yerel ve ulusal kalemler olarak hemen silahşorlar gibi peşi sıra cevap verme kuyruğuna girdik, giriştik. Bu meyanda ilk yanlışımız kavga kuralını bilmemek oldu. Yani ilk vuranın kazanacağını akıl havuzumuzdan çıkarmış olduk. İkinci yanlışımız da sanırım Papa ve Papa gibi düşünenlerin karnını bilip yumuşak kısmını göz ardı etmekti. Mademki yanlışı bir arada işlememek gerektiğini savunuyorum o halde cerrah olmadığım halde Papa ve onun nezdinde gerek içimizdeki ve gerekse dışımızdaki papa yandaşlarını ameliyat masasına yatırmaya çalışayım. Bu zihniyettekilere narkoz vermeyi düşünmüyorum. Biliyorum ki yüzlerine defalarca haykırsak da gerçekleri, “bizler için hayırlı rüya dahi görmeyen” bu zatlar yine de kulak ardı edecekler, ama su taşıyan karınca misali safımız belli olsun belki bu kez yiğitlerin ağlamadığını ama yiğitlere ağlanacağını kendilerine itiraf edebilirler” dedi.
“SEMAVİ DİNLERİN ÜÇ TEMSİLCİSİNDEN BİRİ OLAN PAPA SÖZÜM SANA”
Allah’ın indinde birilerinin gözünün içine baka baka yalan konuşmak Matta’da mı, Markus’ta mı, Luka’da mı veyahut Yuhanna’da mı var? Yoksa MS 325’deki İznik konsülünden önceki İncillere göre mi konuşuyorsun? diyerek Papa Franciscus’a tepki gösteren Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, “Bence muharref olsalar da olmasalar da kutsal kitaba göre değil, olmayan vicdanınıza göre konuşuyorsun ve konuşuyorsunuz. Öyle olmasa idi hiç; yakın zamanda tüm dünyanın gözü önünde yaşanan ve hatta uluslararası mahkemelerce soykırım yapıldığı kanıtlanan Bosna-Hersek ve Ruanda için “toplu kıyım” demeyi bildiniz de İngilizlerin Mondros’la beraber elini kolunu sallayarak boğazlardan geçer geçmez ilk iş olarak Osmanlı arşivlerinde soykırıma ilişkin belge arandığı halde bulunmamasını neden demediniz…
Çünkü o belgelerde göçürülen Ermenilere ait 22 kutu fıstığın dahi iade edildiği hatta bildiğimiz kağıt mendilden 70 kadar kayıtlı olup bunların da sahiplerine ulaştığını okudunuz da ondan.
Ama tabii siz ve sizin gibilerin bilinçaltını dolduran ve sözüm ona modern tarihçiliğin babası sayılan Volter’in lafı sizin için kılavuz olmuştu değil mi? İtiraf etmiyor musunuz sizin yerinize ben edeyim: “Yalan söylemek lazım siz de daima söyleyin muhakkak geriye bir şeyler kalacaktır.”
Ben tarihçi olarak hatta tarih eğitimcisi olarak her daim şu ilkeyi dile getiriyorum. İki konu vardır ki ağzı olan herkes konuşuyor. Bunlardan biri din, bir diğeri tarih. Ey ruhani lider Papa, sende de Güzel rabbimin bizzat yarattığı bir ağız var. O halde işini yapsana. Sana inanan Hristiyan Katoliklerine dini vecibelerini öğretsene. Bak ben şimdi tarihçi ağzımla sen ve senin gibi düşünenlere haddim olarak tarih öğreteceğim.
Gerçi o kadar çok öğretilecek konu var ki acaba diyorum sizin tarihinizden mi başlasam. Gerçi siz onları benden iyi bilirsiniz ama yine de sesli düşüneyim size ait olanları ki eksiğim varsa siz tamamlayın beni.
1492 yılında Kolomb’un Amerikan kıtasına ayak bastığında oranın yerli halkı olan Aravaks nüfusunun fazla değil 22 yılda 8 milyondan 28 bine düştüğünü, İngilizlerin 1788-1938 yılları arasında Avusturalyalı yerli halk olan Aborjinlere salgın hastalıkları kasıtlı bulaştırmak ve yemeklerine zehir katma yoluyla sözüm ona iyilik perisi adı altında 750 bin kişiden geriye sadece 31 bin kişi bıraktıklarını; Yahudi katliamıyla dünyada mimlenen Almanların aslında ilk vukuatlarının 1891 yılında Namibya’da 132 bin den geriye 15 bin insan bıraktıklarını; Amerika’nın atom bombası ile çok kısa bir zamanda Hiroşima ve Nagazaki’de 135 bin canı aldığını, gelişmiş ülkelerin başında gelen ‘İnsan Hakları ve Demokrasi’nin sözüm ona gülen yüzü olan Norveç’de 1920 -1930 yılları arasında kendi ülkesine göç edenler yani Taterler üzerinde “hayvanlara yapılan” tarz da inisülün ve elektro şok cihazıyla kısırlaştırma gerçekleştirdiğini; Fransızların 1954-1962 yılları arasında Cezayir’de ortalama 1 milyon insan katlettiklerini; Rumların ENOSİS’i gerçekleştirmek adına 1912 ila 1974 yılları arasında acımasızca katliamlara giriştiklerini ve 25 bin civarında sadece sivil halkın hayatını kaybettiğini, keza yine Yunanlıların Lozan Barış Antlaşması uyarınca nüfus mübadelesi neticesinde Batı Trakya’da 400 bin Türk’e asimilasyon gerçekleştirdiğini; komşu ülke olan ve yine Avrupa birliği ülkesi kabul edilen Bulgaristan’da benzer bir hareketin bu kez 1970-1989 yılları arasında 1.5 milyon Türk’e uygulandığını sadece ismi Yusuf diye Türklerin mimariye kattığı cami şerefesinde ezan okuduğu için kafasının tüfengin dipçiği ile ezilerek aşağı atıldığını; Bosna Hersek’de kocasının gözleri önünde kadına tecavüz edilip kıyma makinesine atılan 3 aylık bebeğin gazete manşetlerine taşınan resme dayanarak o etin anasına yedirildiğini; Doğu Türkistan’da yatak odalarının önünde yani evin dışında değil için de Çin askerlerinin nöbet tutup “Müslüman bir Türk piçinin dünyaya gelmesine bir kez daha müsaade etmeyeceğiz” dediklerini; Amerika’nın gerek Fellüce’de gerek Irak’ın diğer yerleşim yerlerinde 1,5 milyon sivil halkı öldürdüğünü, biliyorsun değil mi?” şeklinde konuştu.
Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, daha sonra şunları söyledi:
“Daha da yazmak istiyorum ama benim gibi sıradan bir metabolizmaya sahip olan yüreğim artık kaldırmıyor. Anlamadığım sizin gibi sözüm ona demokrat, insan haklarına saygılı ve köklü bir dine mensup olanların vicdanı nasıl kaldırıyor? Siz de yürek değil kalp vardır [olsa onun da İngilizcesi olurdu]. Kalbiniz buna nasıl dayanıyor.
Sayın Papa Öğretilerime son veriyorum Yani, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün titiz çalışmaları neticesinde 1910-1922 yılları arası 523 bin 955 Türkün Ermeni çeteleri tarafından katledildiğini artık size öğretmeyeceğim. Hatta Kars’ta katledilen Müslüman Türk sayısının tek tek belgeli olup 47 bin olduğunu da söylemeyeceğim.
Ve sadece Kars ‘ta bulunan 80 civarında ki toplu mezarlardan ve mekânlarından bahsetmeyeceğim; Dolayısıyla Ardahan, Arpaçay Sarıkamış, Kağızman, Şöregel ve Iğdır’dan belgeleriyle tarihe tanıklık eden alanlardan söz etmeyeceğim Ya da 1643 yapımı olan Ulu Cami’de halen daha kızgın yağların kanların ve şehitlerimizin izinin nasıl durduğunu gözünüzün önüne sermeyeceğim ki bunların hepsini pedagojik açıdan hazmetmenizde imkansız görünüyor.
Lakin tarih dersimi meşhur bir atasözümüzle bitirmek istiyorum. Ey Papa; unutma ki her yere nöbetçi konur ama vicdana asla. Senin de benim de inandığımız farklı dinlere göre ahiret hayatı var. O halde sizi vicdanınızla baş başa bırakıyorum ama bu dünyada. Gerisi ne de olsa diğer dünyada…”