Herkesi eleştiren
bizlerin de zaman zaman
yaptıkları hatalar ya da yanlışlar nedeniyle
"özeleştiri" yapması
gerekiyor...
Özellikle de
son yıllarda
hızla artan
Türkçe 
kullanım
ve yazım kuralları
konusunda...
Toplumun
her kesimine
önemli görevler
düşüyor ama
özellikle de
haber ajansları, gazete, Tv, radyo ve internet
sitelerinde,
sorumlu olan
arkadaşlar, bu konuda
daha özenli
davranmak zorunda...
Dün yine ilginç bir
örneğe daha tanık oldum...
İsim vermeyeyim ama
Türkiye'nin en önemli 
ajanslarından biri
"Yol yapım çalışmaları sırasında ölen
işçilerle"

ilgili
bir haber geçti...
Haberin başlığını
önceki gün görmüş
ama içeriğini
okumamıştım...
Bu haberi, bütün medya mecraları
aynen vermişti...
Gazeteyi baskıya girmeden 
önce incelemiştim. Mizanpaj, başlıklar ve
haber spotlarına da
bakmıştım...
Sabah gazeteyi daha dikkatli 
inceleyip,
söz konusu haberin
içeriğini
okuduğumda,
"Bu da ne böyle?" diye
hayretler içinde kaldım...
O haber sayfalara
aynen şöyle girmişti:
"Samsun'un Havza 
ilçesinde yapılan
irsaliye
hattı yenileme çalışmaları sırasında,
traktörden indirilirken,
kayan tonlarca
borunun altında kalan
işçilerden biri olay yerinde,
diğeri kaldırıldığı hastanede öldü"
...
"İrsaliye hattı"
ne demekti?..
İrsaliye, satışı gerçekleştirilmiş olan veya 
satılmak üzere olan malın bir adresten başka bir adrese taşınmasını sağlayan belgeydi...
Ne yani, bu işçiler
borularla
belge hattı
yaparken mi
can vermişti?..
Yapılan işin doğrusu
"isale hattı" idi...
Üretim kaynaklarındaki
suyun,
kullanma yerine
büyük çaplı
borularla taşınmasıydı...
Gazete için geçti ama
internet sitesindeki haberi
"isale"
olarak düzeltmiştik!..
Gazeteciler
de hata yapar!..
Göz bakar, görmez de...
Hem de 3 sorumlu
birden
kontrol etse dahi...
"Çuvaldızı
kendimize batıralım"
demiştik ya!..
İlginç bir anımı anlatayım, o zaman!..
1990'lı yıllardı...
Anadolu Ajansı'nın bölge müdürüydüm...
Samsun, Ordu, Sinop ve Amasya bize bağlıydı...
Aylardan Ramazan,
günlerden pazardı...
Ordu'da, DYP'nin il kongresi vardı...
Telekste,
başkan adaylarının
aldıkları oy sayısını
boşluk
bırakarak
yazıp,
perfore bandına kaydını
almıştık...
Muhabir arkadaş, sadece 
"denden" işareti
bıraktığım yere
adayların aldıkları
oyu yazacaktı...
İzinli olmama rağmen çalışıyordum...
İftar vakti yaklaşınca,
bürodan ayrıldım...
Arkadaş, akşam saat 18.30 sıralarında
haberi geçmişti...
Bir saat sonraydı...
Sofradaydım...
Rahmetli büyüğüm
usta ve titiz gazeteci  dönemin AA Genel Müdürü
Hüsamettin Çelebi,
telefonla aradı...
"Necdet, bu ne?" dedi...
Anlamamıştım ama ses tonu
sinirli gibiydi...
"Geçtiğiniz haberde,
kazanan adayla, kaybeden aynı oyu almış"

deyince
kaynar sular başıma
dökülmüştü, sanki...
"Oruç tutmuyor" diye nöbetçi bıraktığım muhabir,
haberi okumadan
direkt geçmişti...
Haberde, Ordu muhabirinin,
benim,
Yurt Haberleri'nden bir başka arkadaş
ile Haber Yayın ve Redaksiyon
Müdür Yardımcısının
imzası vardı...
Rahmetli büyüğüm Çelebi,
"Bu kadar insan
nasıl olur da
bu yanlışı göremez"

diye tepkiliydi...
Sonuna kadar da haklıydı...
Genel müdürlükteki arkadaşlar,
Samsun'dan gelen haberlerin düzgün oluşu
nedeniyle
güven içindeydiler...
O güvenle 3 paragraflık
habere bakmamışlardı bile...
Yoksa, Anadolu Ajansı'nda
böyle
bir hata olacak şey miydi?..
Türkiye'nin en başarılı bölge müdürlerinden
biri olmama
rağmen, rahmetli Hüsamettin Çelebi'nin
"sitem"
ettiği
3 kişiden biriydim...
Arkadaşa da kendime de çok kızmıştım...
Bu hata, dikkatsizliğin
bir 
sonucuydu...
Öncelikle söyleyeyim...
Yanlış anlaşılmasın;
söz konusu haberi geçen Anadolu
Ajansı değildi...
Kıssadan hisse,
demem o ki;
gazetecilik,
en küçük bir dikkatsizliği
kabul etmiyor...
Yoksa,
son olarak
yaşanan
"İsale hattı" yerine
"irsaliye hattı"
gibi "trajikomik" bir olay ortaya çıkıyor...