Koronavirüs salgını konusunda en çok köşe yazısı yazanlardan biriyim... Toplumda bilgi kirliliğine karşı mücadele edenlerden ve aşı olmanın yararını bizzat kendi arkadaşlarımdan örnekler vererek yazan, hatta maske ve mesafe konularında tartışmalar da yaşamış bir gazeteci olarak, bazen şu soruyu kendime sormuyor değilim: "Niye bu kadar kendimi yoruyorum, adam ölmek istiyor"... Mesele bir iki kişinin kendi durumuyla ilgili olsa, "bana ne?" diyeceğim de aşılarını olmuş, maske ve mesafeye özen göstermiş "masum" insanlar aklıma geliyor... Hiçbir suçu ve günahı olmadığı halde, kendini bilmez birtakım insanların sorumsuzlukları yüzünden acı çekmelerini ve daha da ötesinde hayatlarını kaybedecek olmalarını içime sindiremiyorum... Hani, herkes kendi günahının bedelini ödeyecek olsa gam yemem de durum çok başka... Nasıl bir ruh halidir anlamıyorum... Önceki gün, aşı karşıtı olan hatta bu konuda kitap yazan bir kişi, hayatını kaybetti... Aşı olmamak için direnenlerin başına ne geldiyse o da aynı akıbeti yaşadı... Yazık günah değil mi?.. Koronavirüsün bir emperyal tezgah olduğuna inanıyorum... Aynı biçimde yoğun bakım ünitelerinde yatan ve hayatlarını kaybeden hastaları gördükçe bilim insanlarının uyarıları da dikkatimi çekiyor... Uzmanlar, önümüzdeki aylar için ciddi uyarılarda bulunarak, maske ve mesafe kurallarına uyup aşıların tamamlanmasını sıklıkla tekrar ederken, ölü sayılarının artışı da "ret cephesi"ndeki insanlara bir şey hatırlatmıyor mu?.. Hayat bu kadar ucuz mu?.. Gidip de geri dönen yok!.. Bu can bize Allah'ın emaneti değil mi?.. Onu korumak, herkesin görevi ise hem canımıza sahip çıkalım hem de sevdiklerimizi üzmeyelim!..