Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azeri sivillerin Ermenistan’a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde katledildikleri Hocalı Katliamı, belge ve delilleri olduğu halde soykırım olarak kabul edilmiyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Arslan konuyla ilgili olarak, “Siyasi olaylar insani olayların önüne geçti. Hocalı’nın herkes soykırım olduğunu biliyor ama siyasi sebeplerden dolayı bu soykırım kabul edilmiyor” dedi.
“HOCALI YAKIN TARİHİMİZİN KAYITLARA GEÇEN ACI SOYKIRIMIDIR”
Hocalı Katliamı’nın yakın tarihimizin soykırımlardan biri olduğunu belirten Prof. Dr. Ali Arslan şunları söyledi:
"Hocalı Katliamı yakın tarihimizin kayıtlara geçen soykırımlarından biridir. Yani kayıtlara geçilerek yapılan bir soykırımdır. Gözler önünde yapılan, belgeleri ve delilleri ortada olan, kadınların, çocukların, yaşlıların acımasızca işkenceye maruz kalarak öldürüldüğü vahşi katliam, Azerbaycan’ın tüm çalışmalarına rağmen dünyada tam olarak kabul görmemektedir. Kabul eden ülke sayısı da çok azdır. Bunun sebeplerinden biri de Rusya, Amerika, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin destek vermemesidir. Siyasi sebepler nedeniyle yaşanan katliam görmezden geliniyor. Orada bulunan çocukların derilerinin yüzüldüğü, vahşi icraatların yapıldığı ve bunların da kayıtlarda olduğu bu olayı soykırım olarak kabul etmemek mümkün değildir.”
“13 YAŞINDAKİ ÇOCUĞUN DERİSİ YÜZÜLEREK DENEY YAPILDI”
Zori Balayan adlı doktorun Hocalı Katliamı sırasında yaşanan korkunç olayla ilgili olarak, 13 yaşındaki çocuk üzerinde gerçekleştirdiği vahşi deneyden bahsettiği ‘Ruhumuzun Canlanması’ adlı kitabın itiraf niteliğinde olduğunu söyleyen Ali Arslan, "Zaten delil aramaya gerek yoktur. Bu bir itiraftır. Soykırımlardaki en önemli unsurlardan biri de soykırımı yapanın kabul etmesidir” diye konuştu.
Hocalı Katliamı sırasında yaşanan korkunç olay şöyle:
”Zori Balayan adlı Ermeni doktor kollarından pencereye çivilenmiş çocuğu görünce, canlı bir çocuğun derisi yüzüldükten sonra kaç dakika yaşar diye düşünerek deneyine başladı. Küçük çocuğun çığlıklarına aldırmadan kafası dahil bütün derisini yüzdü. Sonra karşısına geçip saat tutmaya başladı. Çocuğun kan kaybından ölümü, yedi dakika sonra gerçekleşti. Akşam bu deneyi üç çocuk üzerinde daha deneyen Balayan, bu deneyine ‘Ruhumuzun Canlanması’ adlı kitabında da yer verdi.
Zori Balayan kitabında bahsettiği olayı şöyle anlatıyor:
”Biz arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken, askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırış çağırışları çok duyulmasın diye Haçatur, çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki çocuğa onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü.
İlk mesleğim hekimlik olduğuna göre hümanisttim, bunun için de Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı.
Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türkle aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim.
Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye giderek 1915’te ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik."