Erzurum Şehir ve Kültür Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu yayınladıkları basın açıklamasıyla Nisan ayında Türklerin Ermeni Meselesi ile ilgili herhangi bir etkinlik, açıklama yapmasını yahut bir çalışma içine girmesini, Ermenilerin değirmenine su taşımak olduğunu bildirdi. Açıklamada Nisan ayının Türkler için en önemli tarafının Türkiye’nin temellerinin atıldığı meclisin açılması olduğuna dikkat çekildi. ŞEHİRDER’in konuyla ilgili basın açıklaması şöyle:
“24 NİSAN ERMENİ KOMİTACILARININ ELEBAŞLARININ TUTUKLANDIĞI TARİHTİR!
Her yıl nisan ayı geldiğinde ortalığı bir telaş kaplıyor. Acaba bu yıl 24 Nisan’da kim ne diyecek? Yansımaları ve sonuçları ne olacak? diye. 24 Nisan nedir? Nisan 24, 1915 yılında Osmanlı Devletinde ayrılıkçı, bölücü faaliyetlerde bulunan komitacı yöneticilerin tutuklandığı tarihtir. Diğer deyişle Osmanlı yönetimine karşı isyan hazırlıklarında bulunan asi elebaşlarının denetim altına alındığı gündür. Bu elebaşlarının birçoğu özellikle misyoner okullarında ve benzer amaçlı kurumlarda iyi eğitim almış kişilerdi.
ERMENİLER YÜKSEK DEVLET GÖREVLERİNDE BULUNMUŞTUR
Bu elebaşlarının içinden çıktığı Osmanlı’nın Ermeni tebaası Türklerle bin yıl aynı coğrafyada, Türk Devletlerinin vatandaşı olarak yaşamışlardır. Devletin önemli mekanizmalarında güvenle görev verilmiştir. Sadece Osmanlı Devleti döneminde 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos gibi çok sayıda Ermeni, yüksek devlet görevlerinde görev almıştır. Diğer gayr-î Müslim tebaa gibi Ermeniler de Osmanlı coğrafyasında millet olmuş, dillerini ve dinlerini koruyabilip eğitim, sanat ve ticarette de kendilerini en özgür biçimde geliştirebilmişlerdir. Buna bağlı olarak savaşa gitmekten uzak bir hayat sürdüler, zenginleştiler, refah içinde yaşamışlardır. Bütün bunlara rağmen tebaası oldukları devlete karşı ayrılmak için örgütlenerek faaliyette bulunmaları; bunun için dış ve içerideki odaklarla işbirliğine gitmeleri ancak özel bir sözcükle adlandırılabilir.
ERMENİLER DEVLET HAYALLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN TÜRK NÜFUSUNA SOYKIRIM UYGULAMIŞLARDIR
Bu günün öne çıkarılması bu tarihten önce başlayan isyan hazırlıklarının daha sonraki zaman diliminde cereyan eden hadiselerle beslenerek algı oluşturmak ve bu algı etrafında diasporanın varlığını sürdürmek isteğinden kaynaklanmaktadır.
Bu algı oluştulurken ilk olarak Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin ezildiği, ayrıma tabi tutulduğu, asimile edildikleri izlenimini oluşturmak için tamama yakını düzmece ve kurmaca olaylar ortaya çıkararak, bunları kayda alarak, aldırarak, zamanın medya araçlarıyla dış dünyadaki Hıristiyanların dini duygularını harekete geçirmek ve bu yolla Osmanlı Devleti’nin doğu illerinde bir devlet kurmak için emperyalist devletlerin yardım ve müdahalesi celbetmek istenmiştir. Gözden kaçırılan bir noktada verilmesini talep ettikleri coğrafya en azından 1000 yıllık Türk vatanıdır. Ermeni halkı çoğunluğunu oluşturmadığı bu sahada nüfus yoğunluğunu ele geçirmek için Türklerden temizleme politikası izlemekten çekinmemişlerdir.
Bu yöntemin düşünce ve uygulama aşamasında başta İngiliz ve Ruslar olmak üzere emperyalist devletler aşikâr biçimde etkili rol almışlardır. Sadece bu algıyı oluşturmak, teşvik etmek ve desteklemek için İngiltere, Rusya, Fransa, Amerika ve hatta müttefik olunan Almanya istihbarat kurumlarında özel propaganda büroları kurmuştur.
SEVK VE İSKAN KANUNU DEVLETİN VE ERMENİLERİN SELAMETİ İÇİN UYGULANMIŞTIR!
İddiaların odağındaki tarih Harb-i Umumi, Dünya Savaşı’dır. Bu savaşa giderken Osmanlı Devleti’nin ittifak arayışına tüm devletlerin hayır cevabı vermesi niyetlerini ortaya koymaya yeterlidir. Bilahare Almanya’nın ittifaka olumlu cevabı dahi bu niyetin farklılığını ortaya koymaz. Dünya Savaşı sırasında, Ruslarla daha önce yapılan savaşlarda takındıkları tavır, aldıkları pozisyon ve icraatların tekerrürünün sonucunda Osmanlı yönetimi doğu illerinde bazı önlemler almış ve devrin savaş şartlarında mümkün olan iyi biçimde uygulamıştır. Bu uygulama, konuyu en güzel biçimde anlatan resmi adıyla “Sevk ve İskân” esaslıdır. Ermeni tebaası için ve kendi sınırları dâhilinde yaptığı bir uygulamadır. Zamanın uluslar arası yasal sistemi içerisinde yeri ve zemini vardır. Koruma ve korunma amaçlıdır. Bu yasal düzenlemeye cereyan ettiği tarihten onlarca yıl sonra ve hatta güncel yasal tanım ve kabullerle ad vermeye kalkmak densizliktir. Kaldı ki çağdaş tanımlamalarla dahi bu uygulama ‘asimilasyon, kıtal, tehcir, kırım, soykırım’ olarak adlandırılamamaktadır.
ERMENİ MESELESİ LOZAN’DA KESİNLİĞE KAVUŞMUŞTUR.
Savaşın akabinde işgal İstanbul’unda ve onun güdümündeki yönetim sırasında kurulan mahkemelerde, yukarıda ifadesini bulan yollarla düzülen, kurgulanan belgeler ve işgal komiserliğinin elindeki Osmanlı Devleti’nin resmi kaynaklarıyla yargılamalar yapılmış, durum tanımlanmış ve haklı haksız cezalandırmalar yapılmıştır. Bunu izleyen yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak olan Millet Meclisi ‘NİSAN’ ayında açılmış, Bağımsızlık Savaşını vermiştir. Türkiye Cumhuriyetinin tescili olan Lozan’da durum tüm ayrıntılarıyla aydınlığa ve kesinliğe kavuşmuştur.
Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğunu yöneten devlet adamlarının Rus, İngiliz istihbarat bürolarının katkısıyla Ermeni canilerce öldürülmelerinin batılı devletlerce üzerinin küllenmesi ileride gösterecekleri tutumlarının işaretini vermiştir. Nitekim 1970’li yıllardan başlayarak ‘80lerin sonuna kadar Türk Cumhuriyeti ve onun mümessillerine karşı yapılan vahşi saldırılar batı dünyasından adeta himaye görmüştür. 1980’lerin ikinci yarısından itibaren ise Ermeni Terör Örgütü rolünü bir başka taşeron tedhiş örgütüne bırakmıştır: PKK. Bunların fikir, yol, yöntem ve hatta talepleri ve talep yöntemleri, hamileri dahi aynı olması tesadüf olmasa gerektir.
Türkiye Cumhuriyetinin doğu illeri stratejik konumları itibarıyla bugünde emperyalistlerin egemen olmak istedikleri coğrafya listesinin başında yer almaktadır. Yüz, yüz elli yıl önce sergiledikleri oyunu, figüranlarını değiştirerek aynı aktör ve yönetmenlerin sahnelediklerine tanık olmaktayız.
Tarihi gerçeklerden uzak, dayanaksız, düzmece ve kurmaca iddiaların Ermeniler özellikle diasporadaki Ermeniler tarafından bir ‘amentü’ gibi kabul edilmesi varlıklarının devamı için şarttır. Ancak bunu emperyalistlerin de bir enstrüman gibi Türkiye ve Türkler aleyhine kullanmaları söz konusudur. Emperyalist destekli ermeni istekleri 3T olarak formüle edilmektedir: tanıma, tazminat, toprak.
Mevcut belgelerin incelenmesi, uluslararası yasal normlar açısından değerlendirilmesi Ermeni iddialarını teyid ve tasdik etmemektedir. Özellikle diaspora Ermenilerinin çabalarıyla duruma tamamen siyasal nitelik kazandırıldığı görülmektedir.
ERMENİ MESELESİ ULUSLAR ARASI SİYASİ RANT ARACI HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR
Yirmi birinci yüzyılda da belki biçim ya da söylem değişikliği ile devam ettirileceği anlaşılan bu iddialar ile ilgili olarak ülkemiz insanının ve özellikle genç nesillerin farkındalığının oluşturulması en azından dedelerinin katil, cani olmadıklarının belletilmesi gerektiği kanısındayız. Kimseye karşı kin, hınç, öfke yüklemek değil sadece kendini, atasını, nenesini tanıtmaktır. Zira nedendir bilinmez onlu, yirmili yaşlarındaki gençler kadar toplumun eğitimli kesimlerinde de konunun bilinmediği görülmektedir. Belki bunun daha acısı yoğun Ermeni taraftarı propagandalarının sıradan halkın dışında entelektüel mahfillerde makes bulmasıdır.
Ülkemiz için içe ve dışa dönük çalışmaların yapılması, bunların sürekli olması ve özellikle reaksiyoner olmamasının gerektiği; iç siyasi değişikliklerden etkilenmeyecek ‘milli politikası olması’nın zorunlu olduğu, yapılacak etkinliklerin çağın sağladığı teknik ve teknolojik araçlar kullanılarak, farklı düzeylerdeki algı düzeylerine göre ve zamana yayarak yapılmasının uygun olduğu kanısındayız.
Tekrar ifade etmeliyiz ki, bir sene boyunca yatıp nisan ayında Ermeni Meselesi’ne dair bir şeyler yapmak Ermenilerin değirmenine su taşımaktan başka bir şey değildir. Zımnen Ermenilerin uydurduğu bir günü tanımak, tanınmasına yardımcı olmaktır.
Nisan ayı cumhuriyetimizin meclisinin açıldığı aydır. Ermeni komita elebaşlarının tutukladığı 24 Nisan, Türklerin peşinden gideceği tarih değildir. Bu tarih Ermenilerin iddia ettikleri ‘sözde soykırımı’ anma günüdür. Bu sebeplerle Türklerin bu tarih ve bu tarihe yakın günlerde bir savunma içgüdüsüyle, tarihi gerçek ve yasal bir mesele olmaktan çıkmış uluslararası siyasi çehreye büründürülmüş Ermeni Meselesi’ne dair, karşıt etkinlikler dahi yapılmasını doğru bulmuyoruz.