İstanbul Gelişim Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezer Ateş Ayvaz, kadın cinayetlerinin politik olduğunu öne sürerek, “Kadın cinayetleri politik ve bu cinayetleri engellemek için güçlü politikalara ihtiyacımız var” dedi. Ayvaz ayrıca, kadını ikinci plana atan eril dilin kadın cinayetlerinin en büyük nedeni olduğunu da vurguladı.
İstanbul Gelişim Üniversitesi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında bir etkinlik düzenledi. Son günlerde sıkça yaşanan kadın cinayetlerinin nedenleri ve alınması gereken önlemlerin tartışıldığı etkinliğe İstanbul Gelişim Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Abdülkadir Gayretli, konuşmacılar Sosyoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Esra Köten, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezer Ateş Ayvaz ve Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Barış Erdoğan katıldı. Konferans öncesi, öğrencilerin kadınlara yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla hazırladığı etkinlik salondan büyük alkış aldı.
Kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için bu etkinliği düzenlediklerini belirten İstanbul Gelişim Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Abdülkadir Gayretli, “Kız öğrencilerimizin kendi haklarına yönelik bilgi sahibi olması ve bununla birlikte evlendiklerinde hak ve özgürlüklerine sahip çıkmaları nedeniyle bu etkinliği düzenliyoruz. Nihayetinde önemli olan birlik ve beraberlik içinde yaşamak olduğundan üniversitelerdeki etkinlikler öğrencilerimizin hayata bakışı değiştirmek üzere yapılıyor” dedi.
ŞİDDET KADININ EN YAKININDAN GELİYOR
Kadına yönelik şiddetin kadının en yakını tarafından uygulandığı vurgulayan İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Esra Köten, “Kadınlara yönelik şiddetin aile yakınları tarafından gerçekleştirildiği görüyoruz. Bunlar çoğunlukla kadınların ayrıldığı eşleri, ayrılma aşamasında olunan eşler, oğul, ağabey, baba gibi kişiler tarafından gerçekleşiyor. Erkeğin şiddet davranışını biz doğal, doğuştan getirdiği, biyolojik birtakım özelliklerinden kaynaklanan hormonsal ya da psikolojik problemlerinden kaynaklanan bir sonuç gibi görmekteyiz” diye konuştu.
Kadın cinayetlerinin kültürel nedenleri olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Esra Köten, “Toplumun erkekleri bu davranışlara nasıl ittiğini anlamaya çalışmamız gerekiyor. Elbette bildiğimiz namus tartışmaları var. Kadınların erkekler tarafından sahiplenilmesi başka sonuçları da getiriyor. Konuyu sadece şiddet olarak da düşünmemek gerekiyor. Şiddet sistematik, psikolojik, işyerinde taciz sözlü ve bakışlar ile her yerde görülüyor. Çarenin kadınları daha fazla kapalı alanlara kapatmak olmadığının altını çizmek gerekiyor. Kadınlar kamusal alandan ne kadar dışlanırlarsa ve alanların erkelerin olduğunu düşünmeye devam edersek maalesef kadına yönelik şiddet bunun sonuçları olarak devam edecektir” değerlendirmesinde bulundu.
“ERKEK ÇOCUKLARA FARKLI OLMADIKLARI ANLATILMALI”
Çocuk gelişiminin önemine de dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Köten, erkek çocuklara doğuştan farklı olmadıklarının ebeveynler tarafından anlatılması gerektiğini ifade etti. Ailelerin tek başlarına önlem almasının da zor olduğunu söyleyen Köten, toplumsal alanlarda kullanılan dilin önemli olduğunu ve bunun önüne geçmek için toplum olarak önlemler almamız gerektiğinin altını çizdi.
"KADIN CİNAYETLERİNİN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN GÜÇLÜ POLİTİKALAR GEREKİYOR"
Kadına yönelik şiddetin engellenmesi için güçlü politika önerisinde bulunan Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezer Ateş Ayvaz, “8 Mart bütün dünya kadınları için önemli ve anlamlı bir tarih. 129 kadın dokuma işçisinin öldürüldüğü ve o günden bu yana kadın halk ve mücadelesinin sürdüğünün bize sembolik ifadesidir. Ama özellikle bu yıl son yıllarda giderek artan kadın cinayetleri nedeniyle kalbimiz acıyarak 8 Martları yaşıyoruz. Özgecan Cinayeti için hepimizin kalbi acıdı ama bu ilk olay olmadı belli ki son da olmayacak. Ama milat olmasını temenni ediyorum. Bunu için güçlü politikalara ihtiyacımız var. Çünkü kadın cinayetleri politiktir. Eğer kadın cinayetlerinin politik bir olgu olduğunu kabul etmezsek hem gecikmiş hem de yanlışlar yapmış oluruz” dedi.
Politik olma sürecinin cinsiyet ayrımcılığından başladığını belirten Yrd. Doç. Dr. Sezer Ateş Ayvaz, “Bütüncül politikalara ihtiyacımız var. Öncelikle eril dilin değişmesi gerekiyor. Bütün kamuoyu oluşturucuları için o eril, sert ve şiddet içeren dilin mutlaka terk edilmesi kadın sesi görünürlüğünün bırakılması gerekiyor. Cinsiyetçi davranış ve zihniyeti önce dilde görüyoruz. Eril cinayetleri besleyen en önemli nedenlerin başında geliyor” diye konuştu.
"BİLİNÇLİ KADIN ERKEĞİ KORKUTUYOR"
Kadına yönelik şiddetin kökeninde erkeğin kadın bedenini kontrol etme isteği olduğuna dikkat çeken Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Barış Erdoğan, “Erkek soyunun devamlılığını garantiye almak ve çocukların mezhebinin devamının kendisi tarafından olduğuna emin olmak istiyor. Bu nedenle kadının bedeninin kontrolü altında olması ve diğer erkeklerle ilişkisinin belli bir mesafe içerisinde korunması için çaba harcıyor. Ancak modernleşme ile beraber bu sınırlar her geçen gün daha da kırıldığı bu yeni duruma uyum sağlayamayanlar bu sefer şiddete yöneliyorlar. Kontrolün ellerinden kaçmasından korkuyorlar” ifadelerini kullandı.
Toplumun erkekler üzerinde baskı oluşturduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Barış Erdoğan, “Toplumun kadını kontrol edemeyen erkeğe erkek gözüyle bakmaması ve erkek üzerindeki baskı erkeği şiddete götürüyor. Erkekler onurunu ve namusunu kurtardı diye onurlandırılmak için 20 -30 yıllarını hapishanelerde geçirmeyi göze alabiliyorlar. Bilinçli eğitimli kadın karşısında ne yapacağını bilemeyen erkek kendini şiddet ile ifade ediyor” dedi.