Akhisar’da, Soma davasını takip eden CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, facianın meydana geldiği gün hayatını kaybeden şehit madencinin 11 aylık oğluyla birlikte basın mensuplarına açıklama yaptı. Minik Durmuş’u omuzlarına alan Balbay, adil yargılama beklediklerini söyledi.
Manisa’nın Soma ilçesinde, 13 Mayıs tarihindeki maden faciasının ertelenen duruşması görülmeye başlandı. Duruşmayı takip etmek için Akhisar’a gelen CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, facianın meydana geldiği gün hayatını kaybeden elektrik teknikeri Ergün Sidal’ın (28) 11 aylık oğlu Durmuş Sidal ile kameralar karşısına geçti. Kucağındaki çocuğun maden faciasının yaşandığı gün dünyaya geldiğini belirten Balbay, şöyle konuştu: “Olayın yaşandığı gün hamile olan annesi rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Doktorlar annesinin sağlık durumuna baktılar ve doğuma aldılar. Kınık’ta oturuyor. Aile olarak tanıyorum kendisini. Doğumdan sonra annesi dedi ki kayınpederine ’Eşim sizi çok seviyor. Çocuğun adı mutlaka babamın adı olacak’ diyip Durmuş adını koymuşlar. Ben de şimdi ona ‘Dedebaba’ diyorum. Hem dedesi hem de babasısın."
İçeride sadece kuru bir yargılama olmadığını, içeride yangının, facianın devam ettiğini anlatan Baybal, şunları söyledi:"Bunları paylaşmak için söylüyorum. Bu torunun yıllar sonra ‘babam nerede?’ diye sorduğunda en azından biz bu toruna ‘babanı öldüren sistemi biz yargıladık. Vahşi kapitalizmi yargıladık, bir daha yaşanmayacak’ dememiz lazım. Onun için buradayız. Bu bir insanlık dramı. İçeride buna benzer ben dört torun kucakladım. Onlardan birinin adı Şüheda. 5 aylık hamileymiş anne olay yaşandığında ve ismini Şüheda koymuşlar.”
“SANIK SANDALYESİNDE ONLARIN OLMASI LAZIM”
Maden kazasında sorumlu bulunan herkesin sanık sandalyesinde olması gerektiğini kaydeden Balbay, konuşmasına şöyle devam etti: “Buradan sizlerin aracılığınızla Çalışma Bakanlığı’na sesleniyorum. Bu madenlerde yaşayan insanların iş güvenliğine dikkat etsinler. 25 yıl önce madenlerde daha güvenli çalışmışlar. İş yeri güvenliğinde daha geri gittik. Tablo bu. Bakın dedesi daha sağlıklı koşullarda çalışmış. Oğul ise madende ölmüş. Baba şimdi diyor ki ‘Ben bu koşulları bilseydim, göndermezdim madene’ bu kadar koşullar kötü. İçeride ben kimlikleri tek tek gördüm. Maden mühendisleri var, teknisyenler var, madeni temsil eden birkaç kişi var. Bu ruhsatı kim verdi, bu madeni kim denetlemedi, bu maden de iş yeri eğitimini kim yaptırmadı? Sanık sandalyesinde onların olması lazım. Onların hiç biri maalesef yok. Tıpkı siyasal cinayetlerdeki tetkikçilerin yargı önüne çıkması gibi bu cinayette de sadece en uçta görünen kişileri sanık sandalyesine koymuşlar. Ne yazık ki bu yargılamayı bile yaptırmak istemediler. Sanıkların buraya getirilmesini istemediler. Allah aşkına bir futbol maçı yapacaksınız ama top getirmeyeceksiniz. Bu anlama geliyor. Böyle bir şey olabilir mi ? Bunu yapmak istediler."
İntikamcı ve kin peşinde olmadıklarını anlatan Baybal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama adil yargılamamanın ne demek olduğunu bilen bir kişi olarak, burada adil yargılama olmalı. Yargılanırken savunma hakkını da kullansınlar. Desinler ki ‘biz şu nedenle yaptık, biz şuna dayanarak bu madeni işlettik’ desinler. Sanıkları görmek mümkün değil. Etten bir duvar oluşturmuşlar. Tamam derdimiz illa böyle bir şey de değil. Ama içeride bir başka baba şunu söylüyordu: ‘Sayın Baybal, çıkıp haykırmak istiyorum, cezası ne olur?’ diyordu. Ben de dedim ki burada adil yargılama olsun. Herkes içindekini haykırırsa yargılama olmaz. Bizlerin hukuka uyması lazım. Bu yargılamalar toplumun yüreğini soğutacak bir karar ortaya çıkabilmesi lazımdır. Ben burada Çalışma Bakanı’nı görmek isterdim. Müdahil olsun. ‘Ben suçlu değilim.’ Suçluların ortaya çıkması için müdahil olsun. Eğer müdahil olmayacaksa ben Bakana sormak istiyorum. Siz Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı mısınız ? Çatışma ve sosyal gerginlik bakanı mısınız ? değilseniz gelin buraya. İhaleler de varsınız ama bu davalarda yoksunuz. Burada söylenecek çok şey var.“
Yargılamayı yapan hakim ve savcıların salonda çok yüksek bir noktada oturduklarını belirten Balbay, “Hakimler ve savcılar yüksek kürsünün ucunda bir nokta gibiydiler. O an içimden ‘ya hukuk bu kadar küçük mü?’ dedim. Bunlara girmek istemiyorum. İki insan boyu kürsü var. Çok yüksekte duruyorlar” şeklinde konuştu.