Bundan kısa bir zaman önceydi. Bir insanın bir başka insana en büyük iltifat ya da övgülerinden biri, samimiyetti. Samimiyet ise öyle bir ince çizgiydi ki, biraz azı ya da çoğu yeni sıfatlar almamıza neden olurdu. Dürüst olmak doğuştan var olan bir erdem, birine ayrıca dürüst demeye gerek yoktur derdi birçoğumuz. Yani insan dürüst ve samimi olunca diğer bütün başlıklar bir “donanım” olarak kullanılırdı. Günümüz dünyası özellikle de bu pandemi sürecinin ilk günlerini bir hatırlayalım. Aileler evde, arkadaşlar evde, sevgililer evde, çocuklar evde. Hep birlikte gelen bir felaketi karşıladık. Evde kimimiz yaş, kimimiz kuru mayadan ekmekler yaptık. Fırınlar yeniden şenlendi. Paylaşımlar dumanı üstünde mis kokulu ekmekler ile doluydu. Yemekler, denemeler, oyunlar derken; bir zaman sonra mutfaktan çıktık. Oturma odası, yatak odası, balkon derken ev bitti. Esaret çığlıkları büyümeye başladı herkesin içinde ufak ufak. Sonra mı? Sonra bütün bunları yaparken çıkardığımız maskeler yeniden geldi aklımıza. Hani şu telefonu hafif yukarı kaldırıp, en saçma ama aynı zamanda en gerçek gözükecek gülüşlerimizi verip çektiğimiz fotolar. Ve kriz zamanı. Yaşadığı hayatın her detayını en ufak bir kaygı olmadan paylaşarak etkileşim beklediğimiz günler geldi aklımıza. Etkileşim azaldı. Like sayıları azaldı. Yorum yok. Yoruma yorum yok. Bir evin içinden ne kadar like çıkarabilirdik ki? Kullandığımız filtreler bile çare olamadı bu halimize. Kriz gittikçe büyüdü. Bunun en büyük nedeni ise neydi biliyor musunuz? O fotoğraflara verdiğimiz filtreler ve efektler aslında hayatımıza da bir filtre getirmişti sanki. Telefondaki kendimizin bir kopyasını yaşatmaya başladık. Bir ben var, bir de telefonda yaşayan bir başka “ben” var. Bu durumun birçok çarpan etkisi oldu ama fark etmeden önce az da olsa kalan samimiyetimizi, sonra ise bırakın başkalarını insanın kendine olan dürüstlüğünü kaybettik. Artık herkes yönetmen, senarist, aktör. Herkes sadece kendine oynuyor. Bu oyun ise tahminimizden çok daha tehlikeli bir hal almış durumda. Artık herkes birçok maske, bir çok filtre ile dolaşıyor. Net olan bir şey var ki, bir biz varız, bir de cep telefonu vasıtasıyla yaşattığımız kopyamız. Sanmayın ki bu ikisi gün gelecek çatışmayacak. Aslında bu çatışmayı bedenimiz, ruhumuz ve yüreğimiz yaşıyor zaten. Peki çatışmadan kim galip çıkacak. İnsan kendi yarattığı kopyası ile savaşı kazanabilir mi? Bence zor. Çünkü o telefonda yaşayan hayalini kurduğu kişi. Bu arada ne mi oldu? Samimiyetini gözlerinden anladığımız o insanları da kaybettik. Kimse kimseye güvenmiyor, inanmıyor ama “like”lar havada uçuyor. Önceden balolar geniş katılımla yapılır ve herkes maskesini takar gelirdi. Şimdilerde herkesin kendine ait bir “maske balosu” var...